ATOM MODELLERİ

Atom gözle veya en gelişmiş elektron mikroskopları ile bile görülemez  Maddenin kütlei olduğu halde maddeyi oluşturan atomların tek tek kütleleri ölçülemez ve atomlar duyu organları tarafından algılanamaz  Eski çağlardan günümüze kadar gözle görülemeyen atom hakkında çeşitli bilim adamları deneyler yapmışlar, atom hakkında elde ettikleri bilgileri açıklamak için çeşitli bilimsel modeller ortaya koymuşlardır  Atom hakkında ortaya konan her yeni model bir önceki modelin eksikliğini gidermiştir  Atom hakkında yapılan yeni deneyleri açıklayamayan modelin yerine de yeni bir model geliştirilmiştir

Eski atom modellerinin bugün geçerli olmamasının nedeni, o modelleri geliştiren bilim adamlarının iyi düşünememesinden değil, o dönemde bilinenlerin bugün bilinenlere göre daha az olmasından kaynaklanır  (Dalton atom modeli açıklandığında o dönemde bilinenler dikkate alındığında o modeli geliştirmek, Bohr atom modelini geliştirmekten daha zordu)

Atom hakkında Democritus, Dalton, Thomson, Rutherford, Bohr ve De Broglie isimli bilim adamları ve filozoflar görüşlerini ortaya koymuşlar ve günümüzdeki atom modeli ortaya çıkmıştır  Günümüzde kullanılan atom modeli Modern Atom Teorisi sonucu ortaya konmuştur ve bugünkü model, yeni bir model bulununcaya kadar geçerliliğini sürdürecektir

A) Democritus Atom Modeli (Democritus–M Ö  400) :

Atom hakkında ilk görüş M Ö  400’lü yıllarda Yunanlı filozof Democritus tarafından ortaya konmuştur  (Teosta yaşamıştır)  Democritus, maddenin taneciklerden oluştuğunu savunmuş ve bu taneciklere atom adını vermiştir  Democritus, atom hakkındaki görüşlerini deneylere göre değil varsayımlara göre söylemiştir  Democritus’ a göre;

• Madde parçalara ayrıldığında en sonunda bölünemeyen bir tanecik elde edilir ve bu tanecik atomdur
• Bütün maddeler aynı tür atomlardan oluşur
• Maddelerin farklı olmasının nedeni maddeyi oluşturan atomların sayı ve dizilişi biçiminin farklı olmasıdır
• Atom görülemez
• Atom görülemediği için bölünemez


B) Dalton Atom Modeli (John Dalton 1766–1844) :

Atom hakkında ilk bilimsel görüş 1803 – 1808 yılları arasında İngiliz bilim adamı John Dalton tarafından ortaya atılmıştır  Dalton’ a göre;

• Maddenin en küçük yapı taşı atomdur  (Maddeler çok küçük, bölünemez, yok edilemez berk taneciklerden oluşur )
• Atom parçalanamaz
• Atom içi dolu küre şeklindedir
• Bütün maddeler farklı tür atomlardan oluşmuştur
• Maddelerin birbirlerinden farklı olmasının nedeni maddeyi oluşturan atomların farklı özellikte olmasıdır
• Bir maddeyi oluşturan atomların tamamı birbirleriyle aynı özelliklere sahiptir.
Madde fiziksel veya kimyasal değişmeye uğradığında atomlar varlıklarını korurlar,
parçalanmaz ve yeniden oluşturulamazlar

Kimyasal olaylar atomların birleşmesi veya ayrılması sonucu oluşur  Atomlar birleşerek molekülleri oluşturur  Bir bileşiğin molekülleri tamamen birbirinin aynısıdır

Dalton İngiltereli bir kimyacı olup daha çok maddenin yapısını açıklayan atom teorisiyle ün kazanmıştır  Bunun yanında gazların bir takım özellikleriyle ve özellikle kısmi basınçlarıyla ilgili çalışmalarda yapmıştır

Birçok elementin atomlarının ağırlıklarını kendi ilkel ortamında çalışarak ölçmeye çalışmış ve bu ağırlıklarla ilgili bir tablo yapmıştır  Ancak daha sonra gelişen teknik ve teknolojiyle bilim adamları tarafından atomların ağırlıklarını yeniden ölçülmüş ve Dalton’un hazırladığı bu tablonun hatalı olduğu ortaya çıkmıştır

Sabit oranlar kanunu ve katlı oranlar kanunu olarak gördüğümüz bileşiklerdeki kütlesel ilişkilere bakarak 1803 yılında John Dalton, maddelerin çok çok küçük yapı taşlarının topluluğu halinde bulunduğu, fikrini ileri sürdü Dalton atom teorisi olarak ortaya konular temel özellikler şunlardır
• Aynı elementin atomları biçim, büyüklük, kütle ve daha başka özellikler bakımından aynıdır  Ancak bir elementin atomları başka bir elementin atomlarından farklıdır
• Atomlar belli sayılarda birleşerek molekülleri oluştururlar  1 atom X ile 1 atom Y den XY, 1 atom X ile 2 atom Y den XY2 bileşiği oluşur  Oluşan bileşikler ise standart özellikleri moleküller topluluğudur
• Farklı cins atomlar farklı kütlelidir

Atomla ilgili günümüzdeki bilgiler dikkate alındığında Dalton atom teorisinde üç önemli yanlış hemen fark edilir:
• Atomlar içi boş küreler değildir  Boşluklu yapıdadırlar
• Aynı cins elementlerin atomları tam olarak aynı değildir  Kütleleri farklı (izotop) olanları vardır
• Maddelerin en küçük parçasının atom olduğu ve atomların parçalanamaz olduğu doğru değildir  Radyoaktif atomlar daha küçük parçalara ayılarak daha farklı kimyasal özellikte başka atomlara ayrışabilir; proton, nötron, elektron gibi parçacıklar saça bilirler


C) Thomson Atom Modeli (John Joseph Thomson 1856–1940) :

Atomun yapısı hakkında ilk model 1897 yılında Thomson tarafından ortaya konmuştur  Thomson atom modeli bir karpuza ya da üzümlü keke benzer Thomson’ a göre;
• Atom küre şeklindedir  (Çapı 10–8 cm)
• Atomda (+) ve (–) yüklü tanecikler bulunur
• Thomson’a göre atom; dışı tamamen pozitif yüklü bir küre olup negatif yüklü olan elektronlar kek içerisindeki gömülü üzümler gibi bu küre içerisine gömülmüş haldedir
• Atomlar, daha küçük taneciklerden oluştuğu için parçalanabilirler




İngiliz fizik âlimlerinden biri olup, elektronlar hakkındaki çalışmalardan dolayı 1906
da Nobel fizik ödülünü almıştır  1885’te içi boş bir cam tüp içerisinden elektrik akımları üzerinde çalışırken ışınları tüpün negatif (katot) kutbundan geldiğini görmüş ve ilk defa katot ışınlarını bulmuştur  Böylece elektronları da bulmuştur  Ve sonuç olarak elektronların her atomun tabiatında var olan temel parçacıklar olduğunu söylemiştir

Dalton atom modelinde (–) yüklü elektronlardan ve (+) yüklü protonlardan söz edilmemiştir  Yapılan deneyler yardımıyla; katot ışınlarından protonun varlığını ortaya koymuştur  Thomson atom altı parçacıklar üzerinde çalışmalar yaparken icat ettiği katot tüpü yardımıyla 1887 yılında elektronu keşfinden sonra kendi atom modelini ortaya attı

Elektronların kütlesi pozitif yüklerin kütlesinden çok küçüktür  Bu nedenle atomları başlıca pozitif yükler oluşturur

Atomda elektriksel dengeyi sağlamak için pozitif yük sayısına eşit sayıda elektron küre içinde dağılmıştır

Elektronun Keşfi:

Maddenin yapısına ilk olarak modern yaklaşım Thomson’un katot ışınlarını inceleyerek elektronun keşfi ile başlar  Thomson: elektriksel gerilim uygulanan katot ışınları tüpünde katot ışınların negatif kutup tarafından itildiğini pozitif kutba doğru çekildiğini tespit etti

Aynı cins elektrik yüklerinin bir birini itmesi ve farklı yük elektrik yüklerinin birbirini çekmesi nedeniyle Thomson katot ışınlarının negatif elektrik yüklerinden olduğu sonucu çıkardı

Thomson deneyinde katot için farklı madde kullandığında ve deney tüpünün farklı gazla doldurulduğunda da katot ışınlarının aynı davranışta bulunduğunu gördü  Böylece elektronun maddenin cinsinin karakteristik bir özelliği olmadığını bütün atom cinsleri için elektronun her birinin aynı olduğunu neticesini ortaya koydu
Elektron negatif yüklü olduğundan elektriksel alanda pozitif kutba doğru saparlar  Elektriksel alandaki bu sapmalar taneciğin yükü (e)ile doğru, kütlesi(m) ile ters orantılıdır  Yükün kütleye oranı (e/m) bir elektrik alanı içinde elektronların doğrusal yoldan ne kadar sapacağını gösterir

Protonun Keşfi:

Katot tüpleriyle elektron elde edildiği gibi, elektrik deşarj (boşalma ) tüpleri ile de pozitif iyonlar elde edilir  Bu tüplerde uygulanan yüksek gerilim sonucunda atomdan elektronlar koparılarak pozitif iyonlar oluşturulur  Oluşan bu pozitif iyonlar bir elektriksel alanda elektronun ters yönünde hareket ederek negatif elektrota (katota) doğru ilerler  Bu iyonların büyük bir kısmı hareketleri sırasında ortamdaki elektronlara çarparak nötral atomlar oluştururlar  Çok az bir kısmı ise yollarına devam ederek katota erişirler  Eğer ortası delikli bir katot kullanılırsa, pozitif parçacıklar delikten geçerler  Bu ışınlara pozitif iyonlar ya da kanal ışınları denir
Pozitif iyonlar için e/m nin saptanmasında katot ışınlarının incelenmesinde kullanılan yöntemin hemen hemen aynısı kullanıldı  Katot ışınlarında katot maddesi ne olursa olsun elde edilen ışınların e/m oranı hep aynı bulunmuştu  Oysa pozitif ışınlarda elde edilen e/m oranı tüpteki gazın oranına göre farklı olduğu bulundu.

Protonlar ve elektronlar yüklü parçacıklardır  Bunlar yük bakımından eşit, işaretçe zıttılar  Protonlar +1 birim yüke, elektron ise –1 birim yüke eşittir

 Nötr bir atomda proton sayısı elektron sayısına eşit olduğundan yükler toplamı sıfıra eşittir

Atom yarı çapı 10-8 cm olan bir küre şeklindedir  Söz konusu küre içerisinde proton ve elektronlar atomda rasgele yerlerde bulunurlar  Elektronun küre içindeki dağılımı üzümün kek içindeki dağılımına benzer

Elektronların kütlesi ihmal edilebilecek kadar küçüktür  Bu nedenle atomun ağırlığını büyük ölçüde protonlar teşkil eder

• Nötron denilen parçacıklardan bahsedilmemesi Thomson atom teorisinin
eksikliklerinden biridir
• Proton ve elektronların atomda rasgele yerlerde bulunduğu iddiası ise teorinin hatalı yönüdür

D) Rutherford Atom Modeli (Ernest Rutherford 1871–1937) :

Atomun çekirdeğini ve çekirdekle ilgili birçok özelliğin ilk defa keşfeden bir bilim adamı Rutherford’dur

• Atom kütlesinin tamamına yakını merkezde toplanır, bu merkeze çekirdek denir
• Atomdaki pozitif yüklere proton denir
• Elektronlar çekirdek etrafında gezegenlerin Güneş etrafında dolandığı gibi dairesel yörüngelerde sürekli dolanırlar  Çekirdekle elektronlar arasında çekim kuvveti olduğu için elektronların çekirdeğe düşmemeleri için dolanmaları gerekir  (Yörünge daire şeklinde değil, enerji seviyesine karşılık gelen orbitallerde dolanır)
• Elektronların bulunduğu hacim çekirdeğin hacminden çok büyüktür
• Çekirdekteki protonların sayısı (yük miktarı) bir maddenin bütün atomlarında aynı, fakat farklı maddenin atomlarında farklıdır
• Çekirdekteki proton (yük) sayısı, elektron sayısına eşittir
• Çekirdekteki pozitif yüklerin kütlesi yaklaşık atom kütlesinin yarısına eşittir.







Yeni Zellanda’da doğmuş ve başarılı bir öğrenci olduğundan 1894 yılında İngiltere’ye gelmiştir  İlk önceleri elektromanyetik radyasyon hakkında çalışmalar yapmıştır  Daha sonraları ilgisini X ışınlarına ve radyoaktiviteye çevirmiştir Farklı tipte elektromanyetik radyasyonların varlıklarını ortaya atmış bunlara ilk defa ve sembolleri ve isimlerini vermiştir  Devamla ışımasının helyum çekirdeği, ışımasının ise elektron içerdiğini bulmuş ve bu çalışmasından dolayı 1908 yılında kimya Nobel ödülü almıştır

1911 yılında atomun kütlesinin çoğunu içine alan çok küçük bir merkezinin olduğunu ortaya attı ve buna çekirdek adını verdi

 Atomun yapısının açıklanması hakkında önemli katkıda bulunanlardan biride Ernest Rutherford olarak bilinir  Rutherford’dan önce Thomsan atom modeli geçerliydi bu kurala göre atom küre şeklindedir  Ve küre içerisinde proton ve elektronlar bulunur  Acaba bu proton ve elektronlar atom içerisinde belirli bir yere mi yoksa rast gele mi dağılım içerisinde mi bulunuyordu? Bu sorunun cevabı daha bulunamamıştı  Rutherford bu sorunun cevabı ve Thomson atom modelinin doğruluk derecesini anlamak için yaptığı alfa parçacıkları deneyinde bir model geliştirdi

Polonyum ve radyum bir ışını kaynağıdır  Rutherford bir radyoaktif kaynaktan çıkan taneciklerini bir demet halinde iğne ucu büyüklüğündeki yarıktan geçirdikten sonra kalınlığı 10-4 cm kadar olan ve arkasında çinko sülfür (ZnS) sürülmüş bir ekran bulunan altın levha üzerine gönderdi  Altın levhayı geçip ekran üzerine düşen parçacıkları ekrana sürülen ZnS üzerine ışıldama yaparlar  Böylece metal levhayı geçen parçacıklarını sayma imkanı elde edilmiş olunur Rutherford yaptığı deneyde metal levha üzerine gönderilen parçacıklarının 99,99 kadarının ya hiç yollarında sapmadan ya da yollarında çok az saparak metal levhadan geçtiklerini, fakat çok az bir kısmının ise metale çarptıktan sonra büyük bir açı yaparak geriye döndüklerini gördü  Rutherford daha sonra deneyi altın levha yerine kurşun, bakır ve platin levhalar üzerinde denedi  Hepsinde de aynı sonuç ortaya çıktığını gördü

Kinetik enerjisi çok yüksek olan çok hızlı olarak bir kaynaktan çıkan parçacıklarının geriye dönmesi için;

1- Metal levhada pozitif kısmın olması
2- Bu pozitif yüklü kısmın kütlesinin (daha doğrusu yoğunluğunun) çok büyük olması gerekir

Bu düşüncelerden harekele Rutherford bu deneyden şu sonucu çıkardı:

• Eğer tanecikleri atom içerisinde ki bir elektrona çarpsaydı kinetik enerjileri büyük olduğu için elektronu yerinden sökerek yoluna devam edebilirdi  Ayrıca a - taneciği pozitif, elektron olduğundan söz konusu almaması gerekliydi  Bu düşünceyle hareket eden Rutherford metale çarparak geriye dönen a - parçacıklarının sayısı metal levhadan geçenlere oranla çok küçük olduğundan atom içerisinde pozitif yüklü ve kütlesi büyük olan bu kısmın hacmi, toplam atom hacmine oranla çok çok küçük olması gerektiğini düşünerek, bu pozitif yüklü kısma çekirdek dedi
• Rutherford atomun kütlesini yaklaşık olarak çekirdeğin kütlesine eşit olduğu ve elektronlarda çekirdek etrafındaki yörüngelere döndüğünü ileri sürmüştür Buna göre Rutherford atomu güneş sistemine benzetmiş oluyor  Rutherford atom modelini ortaya koyduğunda nötronların varlığı daha bilinmiyordu Günümüzde ise çekirdeğin proton ve nötronlar içerdiği ve bunların çekirdeğin kütlesini oluşturduklarına inanılmaktadır  Rutherford’un ortaya koyduğu atom modelinin boyutlarını da anlamak önemlidir  Bunu şu şekilde ifade edebiliriz  Eğer bir atomun çekirdeği Bir tenis topu büyüklüğünde olsaydı, bu atom büyük bir stadyum büyüklüğünde olurdu





E) Bohr Atom Modeli (Niels David Bohr 1875–1962) :

Bohr atom teorisi hidrojenin yayınma spektrumuna dayanılarak açıklanır  Bohr’ a göre;
• Elektronlar çekirdek etrafında belirli uzaklıklardaki katmanlarda dönerler, rasgele dolanmazlar
• (Yüksek enerji düzeyinde bulunan elektron, düşük enerji düzeyine geçerse fotonlar halinde ışık yayarlar)
• (Kararlı hallerin tamamında elektronlar çekirdek etrafında dairesel yörünge izlerler)

Bohr, Danimarkalı bir fizikçidir  Doktorasını bu şehirde bitirdikten sonra 1911 yılında J J  Thomson ile birlikte çalışmak için İngiltere’ye gitti  Birkaç yıl içinde ciddi ve başarılı çalışmalarda bulunarak atomların yapısını ve spektrumların açıklanışı hakkında teorisini ortaya koymuş ve kitap halinde yayınlamıştır  Daha sonra Kopenhag’a geriye dönmüş ve orada teorik fizik enstitüde yöneticilik yapmıştır  Bu enstitüde gerek kimya ve gerek fizik dalında birçok Nobel ödülü kazanmış olan W  Heisenberg, W Pouli ve L  Pauling gibi birçok genç bilim adamı yetiştirmiştir  Atomun ilk kuantum modelini önerdi  Kuantum mekaniğinin ilk gelişmesinde aktif olarak katıldı ve bu konuda pek çok felsefi çalışmalar yaptı  Çekirdek fiziğine, çekirdeğin sıvı damlası modelinin geliştirilmesinde büyük rol oynadı  Atomların yapısı ve onlardan yayılan ışınım üzerine yaptığı çalışmalar için 1922'de fizikte Nobel ödülünü kazandı

Buraya kadar anlatılan atom modellerinde atomun çekirdeğinde (+) yüklü proton ve yüksüz nötronların bulunduğu, çekirdeğin etrafında dairesel yörüngelerde elektronların dolaştığı ifade edildi  Bu elektronların çekirdek etrafında nasıl bir yörüngede dolaştığı, hızı ve momentumlarının ne olduğu ile ilgili bir netice ortaya konmadı  Bohr ise atom teorisinde elektronların hareketini bu noktadan inceledi

• Bir atomdaki elektronlar çekirdekten belli uzaklıkta ve kararlı hâllerde hareket ederler  Her kararlı halin sabit bir enerjisi vardır
• Her hangi bir enerji seviyesinde elektron dairesel bir yörüngede (orbitalde) hareket eder  Bu yörüngelere enerji düzeyleri veya kabukları denir
• Elektronlar kararlı hallerden birinde bulunurken atomdan ışık (radyasyon) yayılmaz  Ancak yüksek enerji düzeyinden daha düşük enerji düzeyine geçtiğinde, seviyeler arasındaki enerji farkına eşit bir ışık kuantı yayınlar  Bunlara E=h ν bağıntısı geçerlidir
• Elektron hareketinin mümkün olduğu kararlı seviyeler K, L, M, N, O gibi harflerle veya en düşük enerji düzeyi 1 olmak üzere her enerji düzeyi pozitif bir tam sayı ile belirlenir ve genel olarak “n” ile gösterilir  (n : 1,2,3,    ∞ )
Bugünkü atom modelimize göre : Borh kuramını elektronların dairesel yörüngelerde hareket ettiği, ifadesi yanlıştır

 1913'te Danimarkalı fizikçi Niels Bohr (1885-1962), hidrojen atomunun tayf çizgilerini kuantum kuramına dayanarak açıkladı  Buna göre çekirdek çevresindeki elektron, her enerjiyi değil, ancak belirli enerjileri alabiliyordu  En düşük enerjili durumdaki atoma temel durumdaki atom, enerji verilmiş atomlara da uyarılmış atom denir  Elektron yüksek enerjili durumdan daha düşük enerjili duruma sıçrayarak düşer, bu sırada ışık yayınlanır  Bohr modeli hidrojen atomunun yanı sıra bir elektronlu helyum(+1 yüklü helyum iyonu) ve lityum iyonu (+2 yüklü lityum iyonu) tayf çizgilerine başarıyla uygulandı Ancak bu model çok elektronlu atomların davranışlarını açıklayamadığından yaklaşık 12 yıl geçerli kaldı  Bununla birlikte,kuram çok elektronlu atom ve iyonların karmaşık tayf çizgilerini açıklamakta yetersiz kaldı Daha sonra yerini Modern atom modeli aldı
Bohr’a göre elektronlar çekirdek belirli uzaklıklarda dairesel yörüngeler izler  Çekirdeğe en yakın yörüngede bulunan ( n = 1 ) K tabakası en düşük enerjilidir Çekirdekten uzaklaştıkça tabakanın yarı çapı ve kabukta bulunan elektronun enerjisi artar Elektron çekirdekten sonsuz uzaklıkta iken ( n = ∞ ) elektronla çekirdek arasında çekim kuvveti bulunmaz  Bu durumda elektronun potansiyel enerjisi sıfırdır  Elektron atomdan uzaklaşmış olur  Bu olaya iyonlaşma denir

Elektron çekirdeğe yaklaştıkça çekme kuvveti oluşacağından, elektronun bir potansiyel enerjisi oluşur  Elektron çekirdeğe yaklaştıkça atom kararlı hale gelir, potansiyel enerjisi azalır  Buna göre elektronun her enerji düzeyindeki potansiyel enerjisi sıfırdan küçük olur  Yani negatif olur  Bohr hidrojen atomunda çekirdeğe en yakın enerji düzeyinde K yörüngesi ) bulunan elektronun enerjisini –313,6 kkral/mol olarak bulmuştur




F) Modern Atom Teorisi :

Günümüzde kullanılan atom modeli, modern atom teorisi sonucu ortaya konmuştur  Bu teoriye göre elektronlar çok hızlı hareket ettikleri için belirli bir yerleri yoktur  Yani elektronların bulunduğu kabuk kavramı yanlış bir kavramdır  Elektronların sadece bulunma ihtimalinin olduğu bölgeler bilinebilir ve elektronların bulunma ihtimalinin olduğu bölgelere elektron bulutu denir  (Elektronların yörüngeleri kesin olarak belli değildir)


Bohr, elektronu hareket halinde yüklü tanecik olarak kabul edip, bir hidrojen
atomundaki elektronun sadece bazı belirli enerjiye sahip olacağını varsayarak teorisini ortaya attı  Bu teori hidrojen gibi tek tek elektronlu He+ , Li+2 iyonlarına da uymasına rağmen, çok elektronlu atomların ayrıntılı spektrumlarının, kimyasal özelliklerini açıklanmasına uymamaktadır  Yine de modern atom modelinin gelişiminde bir basamak teşkil etmiştir

Modern atom teorisini kısaca şu şekilde özetleyebiliriz:

• Atomda belirli bir enerji düzeyi vardır  Elektron ancak bu düzeyden birinde bulunabilir
• Elektron bir enerji düzeyindeki hareketi sırasında çevreye ışık yaymazlar
• Atoma iki düzey arasındaki fark kadar enerji verilirse elektron daha yüksek enerji düzeyine geçer
• Atoma verilen enerji kesilirse elektron enerjili düzeyinde kalamaz daha düşük enerji düzeyinden birine geçer  Bu sırada iki düzey arasındaki fark kadar enerjiyi ışık şekline çevreye verir

 Modern atom modeli dalga mekaniğimdeki gelişmelerin elektronun hareketine uygulanmasına dayanmaktadır  Bu modelin öncüleri Werner Heisenberg ve Erwin Schrödlinger gibi önemli bilim adamlarıdır
Erwin Schrödlinger (1887–1961) Avusturya’nın Viyana şehrinde doğmuş ve 1939 yılından 1956 yılına kadar İrlanda da çalışmıştır  1926 yılında henüz İsviçre de çalışırken Heisenberg tarafından ortaya atılıp formüllendirilen kuvantum teorisine alternatif olarak kendi adıyla anılan (Schrödlinger eşitliği ) dalga mekaniği teoremini ortaya atmıştır  Schrödlinger teoremi kısaca elektronların gerek atom içerisinde gerekse moleküllerdeki hareketini dalga cinsinden matematiksel bir şekilde açıkladı  Bu çalışmalarından dolayı 1933 yılında fizik Nobel ödülünü İngiliz fizikçi Paul Dirac ile paylaştı

Werner Heisenberg (1901 – 1976) Atomların yapısını ve elektron gibi atom altı parçacıkların davranışlarını açıklayan quantum mekaniği teorisinin kurucusu olan bir Alman fizikçidir  1927 yılında kendi adı il anılan belirsizlik ilkesini ortaya atmıştır Bu ilkesinde Heisenberg kısaca ”elektron kadar küçük olan bir parçacığın hem pozisyonunu hem de momentumunu kesin olarak bulmak mümkün değildir” demektedir  Bu çalışmalarından dolayı 1932 yılında Nobel fizik ödülü almıştır

1924 yılında Louis De broglie ışı ve maddenin yapısını dikkate alarak küçük tanecikler bazen dalgaya benzer özellikler gösterebilirler şeklindeki hipotezi elektron demetlerinin bir kristal tarafından X – ışınlarına benzer biçimde saptırılması ve dağılması deneyi ile ispatlandı

1920’li yıllarda Werner Heisenberg, atomlardan küçük taneciklerin davranışlarını belirlemek için ışığın etkisini inceledi  Bunun sonucunda Heisenberg belirsizlik ilkesi olarak anılan şu neticeyi çıkardı:
“Bir taneciğin nerede olduğu kesin olarak biliniyorsa, aynı anda taneciğin nereden geldiği ve nereye gittiğini kesin olarak bilemeyiz  Benzer şekilde taneciğin nasıl hareket ettiğini biliyorsak onun yerin kesin olarak bilemeyiz”
Buna göre elektronun herhangi bir andaki yeri ve hızı aynı anda kesin olarak bilinmez  Bir taneciğin yerini ve hızını ölçebilmek için o taneciği görmek gerekir Taneciğin görünmesi de taneciğe ışın dalgası göndermekle olur  Elektron gibi küçük tanecikleri tespit etmek için düşünülen uygun dalga boyundaki ışık, elektronun yerini ve hızını değiştirir  Bu yüzden aynı anda elektronun yeri ve hızı ölçülmez  Bu nedenle de elektronların çekirdek etrafında belirli dairesel yörüngeler izledikleri söylenemez  Yörünge yerine elektronun ( yada elektronların ) çekirdek etrafında bulunma olasılığından söz etmek gerekir

Modern atom modeli atom yapısı ve davranışlarını diğer atom modellerine göre daha iyi açıklamaktadır  Bu model atom çekirdeği etrafındaki elektronların bulunma olasılığını kuvantum sayıları ve orbitaller ile açıklar
Kuvantum sayıları bir atomdaki elektronların enerji düzeylerini belirten tam sayılardır  Orbitaller ise elektronun çekirdek etrafında bulunabilecekleri bölgelerdir

Elektron tanecik olarak düşünüldüğünde; orbital, atom içerisinde elektronun bulunma olasılığı en yüksek bölgeyi simgeler  Elektron maddesel bir dalga olarak düşünüldüğünde ise; orbital elektron yük yoğunluğunun en yüksek olduğu bölgeyi simgeler  Yani, elektron tanecik olarak kabul edildiğinde elektronun belirli bir noktada bulunma olasılığından, dalga olarak kabul edildiğinde ise elektron yük yoğunluğundan söz edilir



 


 G) De Broglie Atom Teorisi :

Bohr’ın atom modeli elektronların yörüngeler arası geçişlerinin mümkün kılan“enerji ( kuantum ) sıçramalarını “ açıklamakta yetersiz kalmaktaydı  Bunun çözümü Fransız fizikçi Prens Victor De Broglie tarafından teklif edilmişti  De Broglie bilinen bazı taneciklerin uygun koşullar altında tıpkı elektromanyetik radyasyonlar gibi bazen de elektromanyetik radyasyonlara uygun şartlarda tıpkı birer tanecik gibi davrana bileceklerini düşünerek elektronlara bir sanal dalganın eşlik ettiğini öne sürerek bir model teklif etti  Bu modele göre farklı elektron yörüngeleri çekirdeğin etrafında kapalı dalga halkaları oluşturmaktaydı

 


 H) Born Heisenberg’ in Atom Teorisi :

Almanyalı kuramsal bir fizikçi olan Born Heisenberg’in ilkesini katlamakla beraber bir takım olasılık ve istatistikî hesaplar neticesinde bir elektronun uzaydaki yerini yaklaşık olarak Born Schrödinger’in dalga mekaniği ile kuvantum teorisi arasında bir bağıntı kurdu  Böylece elektronun uzayın bir noktasında bulunması ihtimalinin hesaplana bilineceğini göstermiş oldu





alıntı ...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder